Sayfalar

YENİLENEBİLİR ENERJİ


Enerji, günümüz dünyasında, toplumsal yaşamın temelini oluşturan sanayi ve üretim için vazgeçilmez bir zorunluluktur. Teknolojik gelişmeler ve daha iyi yaşam standartları elde etme isteği, dünya ülkeleri için enerji ihtiyacını en büyük sorunlardan birisi haline gelmiştir.
Günümüzde bir ülkenin kalkınmışlığının en önemli göstergelerinden birisi o ülkede tüketilmekte olduğu toplam enerji miktarıdır.

ÜLKELER                      KİŞİ BAŞI BİRİNİCİL 
                                         ENERJİ TÜKETİMİ
Japonya                                            4.09                                      
Almanya                                           4.26
İngiltere                                            4.00
Fransa                                              4.36
Kanada                                            7.90
ABD                                                7.98  
OECD                                              4.65
Türkiye                                             1.10

Dünyadaki enerji tüketiminin yüzde 80-90'a yakın kısmı kömür, petrol ve doğalgaz gibi fosil yakıtlarından karşılanmaktadır. Araştırmalar dünya petrol yataklarına 40, doğalgaz yataklarına 65 ve kömür yataklarına 250 yıldan az ömür biçmektedirler (Eniş, 2003).

Kaynakların sınırlı oluşu yeni ve sürdürülebilir çözümlerin bulunmasını zorunlu kılmaktadır.
Fosil yakıtları diye nitelendirilen yakıtların çevre üzerindeki etkileri de ihmal edilemez boyutlara ulaşmıştır. Bu tip yakıtların yakılmasıyla ortaya çıkan karbondioksit, kükürt dioksit, azot oksit, toz ve kurum çevreyi kirletmekte, bu ve benzeri sera gazları küresel iklim değişikliğine yol açmakta, insan sağlığını tehdit etmektedir.

Bu avantajlara, bağımsız kolay erişilebilir yeni enerji kaynaklarının, ulusların çıkarlarına güvenlik açısından da katkıda bulunduğu gerçeği eklendiğinde, yenilenebilir enerji kaynaklarının ve bunların değerlendirilmesinin önemi daha belirgin olarak ortaya çıkmaktadır.

Dünyada yenilenebilir enerji kullanımına geçiş sürecinde, 2020 yılına kadar toplam elektrik enerjisi üretiminin yüzde 20’sinin, 2050 yılında ise yüzde 50’sinin yenilenebilir kaynaklardan sağlanması vizyonu, yukarda belirtilen nedenlerin bir sonucudur.
            Avrupa Birliği için bu değer 2010 yılı sonunda yüzde 22,1 olarak öngörülmüştür (Dündar ve Arıkan, 2003).

Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Tanımı

Yenilenebilir enerji kaynağı ifadesi, doğası gereği yeniden elde edilebilen (güneş, rüzgâr, jeotermal, hidrolik enerjiler) veya geri dönüşümlü olan (biyokütle gibi) kaynakların ifade edilmesinde kullanılır. Diğer bir deyişle kömür, petrol, gaz, uranyum gibi sınırlı ve tükenebilir olanların dışında kalan kaynaklar yenilenebilir enerji kaynaklarıdır.

Aslında yenilenebilir enerji çoğunlukla dünyamızdan 151 milyon km uzaklıkta bulunan güneşin yaydığı ışık ve ısının, dünyaya direkt veya dolaylı etkilerinin bir sonucudur.

            Atmosferik olaylarla ortaya çıkan enerjiler yanında biyokütle diye tabir edilen ve bitkilerin yapısını oluşturan organik maddeler dahi güneşle direkt ilişkilidir çünkü bitkiler güneş sayesinde büyür. Fakat bütün yenilenebilir enerjilerin güneş kaynaklı olduğunu söylemekte mümkün değildir. Mesela jeotermal enerji dünyanın yerkabuğu ısısından kaynaklanmaktayken, gelgit enerjisi ay ve güneşin çekim kuvvetiyle ortaya çıkmaktadır.

Elde ediliş yöntemleri göz önüne alındığında yenilenebilir enerji kaynaklarından enerjinin şu 3 şekilde sağlandığı söylenebilir:

            - Doğrudan (güneş enerjisi ile su ısıtma sistemleri vs),
            - Direkt elektrik enerjisi (fotovoltaikler vs),
            - Dolaylı ve üretim kanalıyla elektrik enerjisi (hidro, jeotermal, güneş-termal elektrik veya rüzgar vs)

Neden Yenilenebilir Enerji


            1973 yılında yaşanan petrol krizinin enerji kaynaklan konusunda güvensizlik yaratmasıyla birlikte başlayan süreç, “enerji arz güvenliği” ve “enerjinin çeşitlendirilmesi” konularının önem kazanmasıyla sonuçlanmıştır. 1990'lı yıllarla birlikte yapılan araştırmalarla geleneksel enerji kaynaklarının çevreye verdiği zararın ortaya konması ve gelişen çevre bilinciyle birlikte temiz enerjiye doğru bir yönelim ortaya çıkmıştır. Öte yandan, sürdürülebilir enerji, kalkınmanın temel unsurudur. Sürdürülebilir, temiz ve çeşitlendirilmiş enerji arayışı yenilenebilir enerji fikrine popülerlik kazandırmıştır.

Daha önce belirtilen sebeplerle birlikte toparlayacak olursak günümüzde yenilenebilir enerjinin popüler hale gelmesinin belli başlı nedenleri şu şekilde verilebilir:

-Hidrokarbon diye adlandırılan fosil yakıtlarının yerine kullanıldıklarında global ve lokal atmosferik emisyonlarda düşüş bu emisyonların yol açtığı global ısınmanın önlenmesi,
-Fosil yakıtlarının orta ve uzun vadede yetersiz ve tükenmekte oluşu,
-Enerjide arz güvenliğine katkı sağlaması,
-Enerji kaynaklarının çeşitlendirilmesi,
-Öz kaynakların korunması (daha az kullanılan kömür, petrol gibi rezervlerin ileriye dönük uzun vadeli saklanması),
- Modüler, dağıtılmış ve daha küçük ölçekli teknolojiler yoluyla altyapı ve esneklik sağlaması,
- İlerleyen teknoloji ve konuya artan ilginin beraberinde yapılan yatırımlarla, kurulum maliyetlerinin bazı yenilenebilir enerji kaynaklarının popüler enerjilerle rekabet edebilir seviyelere gerilemesi,
- İşletme ve bakım maliyetlerinin düşük oluşu,
-Yeni endüstrileşen ve gelişmekte olan Ülkelerde kırsal kesimdeki kullanıcılara daha kolay çözümler sunması,
-Kırsal bölgelerde oluşturduğu iş ve altyapı olanakları ile sosyo-ekonomik gelişmeye katkı sağlaması,
-Sürdürülebilir kalkınmaya katkı sağlaması,
-Ülkelerin stratejik nedenlerle enerji konusunda mümkün olduğunca az dış bağılı olmak ve ekonomilerini global enerji piyasalarındaki dalgalanmalardan korumak istemeleri.

            Ayrıca küçük ölçekli üretim seçenekleri sunması, bir başka deyişle son kullanıcının kolaylıkla uygulayabileceği çözümlere açık olması, enerji arzının yetersiz olduğu yerlerde büyük bir avantaj olarak ortaya çıkmaktadır.

            Günümüzde dünya enerji sistemi çoğunlukla fosil yakıtlara bağımlıdır. Dünya genelinde kömür, petrol ve gaz yatakları toplam birincil enerji tüketiminin % 80'ini oluşturmaktadır.
Her yıl fosil yakıtlarından kaynaklanan CO2 emisyonundaki artış % 0,5'ler civarına ulaşmıştır.

 
2003 yılında yapılan "iklim değişikliği konulu hükümetler arası panel" (IPPC), iki. yüzyıl
önceki endüstri devriminden bu yana sürüm değerinin 270 ppmv'den 340 ppmv’ye ulaştığını ortaya koymuştur. Yine ayni panelde 21. yüzyılda emisyonları düşürmeden enerji ihtiyacının aynı yöntemlerle karşılanması halinde, iklim değişikliğinin kaçınılmaz olacağı ortaya konmuştur. Aynı sürecin bir sonucu olarak, atmosferdeki C02 yoğunluğunun 2050'den önce iki katına ulaşacağı öngörülmüştür. Bu yakıtlar, CO2 emisyonunun yanında yine canlıların sağlığı için tehdit oluşturan, sülfür, nitrojen oksitler ve çeşitli partiküllerin atmosfere, petrolün denizlere karışması gibi riskleri de beraberinde taşımaktadır. Fosil ve nükleer yakıtların birçok panel ve uluslararası konferansta dile getirilen çevresel zararları şu şekilde ifade edilmektedir:

- Atmosfer ve dünya iklimi için zararları,
- Ozon deliğinde büyüme,
- Asit yağmurları sonucu ormanların ölümü ve suların kirlenmesi,
- Hava kirliliği sonucu insan sağlığına olumsuz etkileri,
- Deniz göl ve nehirlerde toksin birikimi,
- Petrol ve kömür üretim ve işleme süreçlerinde dünya genelinde azalmakta olan su kaynaklarının kullanımı,
- Nükleer radyasyon ve plütonyum üretiminin riskleri ve atıklarının depolanmasında yaşanan problemler.

            Aynı konferanslarda bu ciddi risklerin ortadan kaldırılabilmesi için ortaya konulan 3 temel çözüm önerisi şunlardır:

- Özellikle üretim, taşımacılık ve binalarda olmak üzere enerjinin verimli kullanımı,
- Yenilenebilir enerji alternatiflerinin değerlendirilmesi,
- Yeni enerji teknolojilerinin geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması.

            Belirtilen tedbirler, günümüzde, bu riskin farkına varan uluslararası toplum tarafından yavaşta olsa uygulanmaktadır.

Yenilenebilir enerji kaynakları kullanımının bir önemli nedeni ise fosil yakıtlarının yakın bir gelecekte tükenecek oluşudur. Kömür ve sıvı fosil yakıtlarıyla ilgili öngörülen darboğaz, aşağıdaki grafikte açık bir şekilde ortaya konmaktadır. Enerji talebi artan dünya nüfusu ve gelişmekte olan sanayi ve ekonomilere bağlı olarak devamlı artmakta iken fosil yakıt üretim tahminleri ihtiyacın çok gerisinde kalmaktadır. Dünya yıllık petrol üretimi 4 milyar ton civarındayken, petrol firmaları ve istatistikçilere göre toplam rezerv 120-160 milyar ton civarındadır. Üretim tepe noktasına 2010-2012 arasında erişeceği ve daha sonra yetersiz kalmaya başlayacağı öngörülmektedir. Grafikte dikkat çekici bir başka nokta ise dünya kömür yataklarına 200-250 yıl ömür biçilmesine rağmen, enerji talebindeki artışı karşılamakta çok yetersiz kalacağıdır

 
Yenilenebilir enerjinin doğası gereği dağıtık olarak uygulanabilirliği, kurulum ve işletim basamaklarında iş gücü kullanımı ve yeni iş alanları açılması konularında daha avantajlı olmaktadır. 1-4 Haziran 2004 tarihlerinde Almanya’nın Bonn Şehri’nde düzenlenen Yenilenebilir Enerji Kaynakları Konferansı’nda sunulan aşağıdaki çizelge enerji üretiminde farklı sektörlere göre iş gücü ihtiyacı hakkında daha ayrıntılı fikir vermektedir.






 









Hiç yorum yok: